BİR KÜLTÜRÜN KÖKENLERİ VE GELİŞİMİ: FLAMENKO
Flamenco: The Early years, Paco Sevilla. Guitar and Lute magazine, Vol.25, Novembre 1982
Musiques Tsiganes et Flamenco, Bernard Leblon. Editions L'Harmattan, Paris
Luces y Sombras del Flamenco, J.M Caballero Bonald. Editorial Lumen, Barcelona, 1997
Derleyen ve çeviren: Güven Güner, 1998, İstanbul
Flamenko müziğinin tarihi, her zaman için belirsizlikler ve bilinmezliklerle dolu oldu. Flamenko sanatçılarının büyük çoğunluğunun, en azından yakın zamanlara kadar, okur yazar olmaması nedeniyle gerek kendi yaşamları, gerekse yaptıkları müzik hakkında yazılı kaynak bırakmamaları belirsizliğin başlıca nedenidir.
Bu açıdan bakıldığında, Flamenko müziğinin tarihi üzerine söylenen kesin şeyler, daha çok araştırmacıların tahminleri ya da konuyla ilgili kişilerin söylediklerinden çıkarılan yorumlara dayanmaktadır.
Çok genel olarak, Flamenko müziğinin, İberik yarımadasından geçen diğer kültürlerden etkilendiği, ancak temel olarak Güney İspanya Folk Müziği ile aynı bölgede yaşayan çingenelerin müziğinin bir karışımından oluştuğu söylenebilir. Bu iki müzik, birbirlerini etkilemiş ve kısmen karışmakla beraber, aynı zamanda birbirlerinden ayrı kalmayı da başarmıştır.
Flamenko müziğinin kökleri ve gelişimi hakkında kısa bir tarihçe vermek için, M.Ö. binli yıllara, Fenikeliler dönemine kadar inmek gerekir.
M.Ö. 1100 yılında Fenikeliler, daha sonra Flamenko müziğinin gelişiminde önemli bir rol oynayacak olan Cadiz şehrini kurdular. Cadiz, aynı zamanda Fenikelilerin bugün İspanyolların halka olarak yaptığı dansların ilk örneklerinin verildiği yer.
M.Ö. 550 yılında İspanya, Yunan egemenliği altına giriyor. Yunan sanat tarihi çalışmaları, o dönemin dansçılarının, vücutlarını ve kollarını, bugünün İspanya halk dansçılarınınkine benzer bir şekilde kullandığını, alkış eşliğinde dansettiklerini ve ilk defa kastanyete benzeyen bir enstrümanın kullandığını gösteriyor. Flamenko müziğinin temel öğelerinden biri olan, Phrygian modunu İspanya'ya ilk defa Yunanlılar getiriyor.
M.Ö. 210 - M.S. 406 yılları arasında İspanya, Roma imparatorluğu egemenliğine giriyor. Romalılar, Cadiz'e "Gades" ve Cadizlilere de "Gaditanos" diyorlar. "Cantica Gaditanae", yani Gades şarkıları, Roma'da çok rağbet görüyor. Aynı zamanda bu şarkılar eşliğinde bronz kastanyetlerle (crotalos) danseden Gades kadınları da. Latin gitarının atası olan Kithera, İspanya’ya ilk getiren de Romalılar.
M.S. 537 de Romalılar, kuzeyden gelen Vandallar tarafından tehdit edildiği zaman, akınlara karşı koymak için, yine kuzeyden gelen Vizigotlarla işbirliği yapıyorlar. Ancak sonrasında Vizigotlar tüm yarımadayı zaptediyor ve Hristiyanlık bu toprakların dini oluyor.
711 yılında Araplar, Cebelitarık boğazını geçerek, yedi yıl içinde, tüm yarımadayı egemenlikleri altına alıyorlar. Yaklaşık yedi yüzyıl süren arap egemenliği İspanyol kültürü üzerinde derinlemesine etkili oluyor. İspanyanın güneyi, Andalucia, Arapların söylediği şekliyle "Al - Andaluz" (Vandalların ülkesi) Arap egemenliği döneminde, batı dünyasının kültürel merkezi haline geliyor. Müslüman araplar, İspanya'ya, flüt, davul ve lüte benzeyen üç telli bir müzik aleti ile şiir ve şarkılarını getiriyorlar.
Döneme ait kaynaklar, Arapların İspanya müziğine duyarlılık ve derinlik kattığını gösteriyor. Arap şarkıcıları kendilerinden geçerek kafalarında küp kırdıkları, elbiselerini yırtarak, yerlerde yuvarlandıkları söyleniyor. Arap kültüründe Tarab adı verilen, şarkı söyleme esnasında ortaya çıkan bu kendinden geçme anının Flamenko müziğindeki Duende'ye karşılık geldiği söylenebilir. Bu dönemdeki Arap müziğinden yazılı olarak kalan tek şey, daha sonraları Flamenko müziğinde önemli olacak bazı şarkı türlerinin Arapça kökenli isimleri oldu; Zambra, Zorongo, Zarabanda ve Fandango. Yine bu dönemden kalan ilginç izlerden biri de “Oley”. Arapların Allah'ının İspanyol versiyonu olarak günümüze kadar geldi. Boğa güreşlerinde o-LEY, Flamenko kültüründe ise O-ley olarak bir vurgu farkıyla yerleşti. Arap kültürünün bir başka etkisi ise dans alanında oldu. Müslüman inancında kadınların bacaklarını göstermemesi gereği, kadınlarda ayak ve bacak hareketlerinin dansın bir parçası olmasını yirminci yüzyıla kadar engelledi.
14. yüzyıl Yarımadada önemli olayların yaşandığı bir dönem oldu. Yedi yüzyıldır süren arap egemenliği sona erdi ve 1492'de son olarak Granada'nın da düşmesiyle, İspanya tekrar Hristiyan egemenliği altına girdi. Bu konuda bilinen ilk yazılı kaynaklara göre, 1447 yılı, Hindistan'ın kuzeyinden 8. ve 9. yüzyıllarda göç etmeye başlayan Çingenelerin İspanya'ya ilk defa geldikleri yıl oldu. Çingeneler, izleyen yüzyıllarda İspanya'ya gelmeye devam ettiler. İspanya'ya ulaşan Çingenelerin, Hindistan’ı yüzyıllar önce terkeden çingenelerden oldukça farklı olmasına rağmen, kendi dillerini (Calo), dans ve müziğe olan eğilimlerini kısmen korudukları söyleniyor. Bununla birlikte, Çingenelerin, İspanya'ya Flamenko'ya benzeyen herhangi birşey getirmedikleri kesindir. Çingeneler, Andalucia'da kendilerine bir anlamda benzeyen başka halklarla karşılaştılar; Yahudiler ve Moriscolar. Hristiyanların yarımadayı tekrar ele geçirmesinden sonra İspanya'da kalmayı seçen Araplar.
1449 ile 1783 yılları arasında Çingenelerin geleneksel, başıboş hayat tarzlarını bırakıp, yerleşik hayata geçmeleri, kıyafetlerini, mesleklerini hatta dillerini terketmeleri için ölüm cezası tehdidi içeren en az bir düzine kanun çıkarıldı. Aynı yıllarda, zaten ülkeden sürülme tehdidi yaşayan Moriscolar'la aynı kaderi yaşayan Yahudilerin gördükleri ortak baskı bu halkları birbirine yaklaştırdı. Günümüz Flamenko şarkıları ile bazı Yahudi şarkıları arasındaki benzerliğin kökleri bu günlere kadar uzanır.
Gerek Vizigotların gerekse Arapların İspanya’sında müzik, dini akademik ve elitistti. İspanya'nın tekrar Hristiyan egemenliğine girmesinden 18. yüzyılın ortalarına kadar olan 250 yıl içinde bu anlayış değişti. Değişen anlayışla beraber müzik yaygınlaştı ve müziğin gelişimi iki ayrı yol izledi.
İspanyol Halk Müziği güçlü bir Arap etkisiyle gelişimine devam etti. Chacona, Zarabanda ve Fandango gibi danslar özellikle Fandango, biçim ve isim değiştirerek İspanya'nın değişik bölgelerine yayıldı. Bu müzik, Anadalucia halkının fiesta müziği haline geldi. Bayramlarda eğlendikleri, major ve minör modlarla söylenen, kastanyet, ritm ve tanburin eşliğinde dansettikleri bir müzik.
Çingeneler ise, aynı dönemde kendilerine uygulanan ağır baskıların acısı içinde, yalnızca kendi dar aile çevrelerinde kullandıkları gizli ve mahrem bir müzik türü yaratıyorlardı. Kişisel ve derin duygular içeren, temel olarak Phrygian modunu kullanan, son derece karışık ritm kalıplarının yer aldığı, söylemesi çok zor bir müzik türü. Şarkıların sözleri, tamamıyla içinde bulundukları içler acısı durumdan, açlıktan, mahpusluktan, ölümden ve acıdan bahsediyordu. Şarkılara, her zaman kastanyete tercih ettikleri, alkışla ya da bir kutuya parmaklarıyla vurarak eşlik ediyorlardı.
Çingene müziğinin bu acılı ve derin duygulu karakterine karşı, Andalucia müziği neşe dolu bir kutlama müziğiydi. Bu iki müzik türü arasındaki ayrım, gitar, Flamenko müziğinde önemli bir rol oynamaya başladığı zaman da kendini gösterdi. Çingenelerin olan ve olmayan diye ayırtlanabilecek gitar çalma tarzları oluştu.
Andalucia müziği üzerinde etkili olan faktörlerden birisi de İspanya'nın Afrika kıtasındaki yayılımının bir sonucu olarak, Sevilla'nın büyük bir köle pazarı haline gelmesiydi. Andalucia'da, kökeni o günlere dayanan siyah aileler hala yaşamaktadır. Siyah Afrika Müziği, hem bu yoldan hem de Amerika'dan dönen gemicilerin, Latin Amerika'dan getirdikleri müzik yoluyla bölge müziği üzerinde etkili oldu. Buna, Amerika'nın keşfi nedeniyle gemilerin çoğunluğunun İspanyanın güneyindeki Huelva, Sanlucar, Cadiz ve Malaga'dan açılması eklenince Andalucia, İspanya'nın her bölgesinden gelen insanlarla dolmaya başladı. Andalucia'lıların dış etkilere açık yapıları, diğer bölge kültürleriyle kendi kültürlerinin bir kez daha karışmasını ve müziklerinin de yeni bir form almasını sonuçladı. Galicia kökenli bir dansın, Farruca adıyla değişip korunması bu dönemin ürünüdür.
1700 yılından itibaren gitar altı telle çalınmaya başlandı. Andalucia müziğinin çok önemli bir parçası olan gitar, Çingene müziğinin ilk dönemlerindeki gelişiminde önemli bir rol oynamadı.
1700 lü yıllarda Andalucia ve Çingene müziği net çizgilerle tanınabilecek bir form aldı. Çingene müziği, hala aile çevrelerine özgü olmasına rağmen, tiyatro eserleri için popüler bir tema haline geldi. Bugüne kadar bulunmuş yazılı en eski Flamenko eseri, 18. yüzyılda yazılmış bir İtalyan operasındaki, La Maschera Fortunata, Siguiriya'dır. Yine çingene müziğinin tüm mahremiyetine rağmen, 1775 - 76 yıllarında, bazı Cadiz Çingenelerinin kastanyet, gitar ve alkış eşliğinde dansettikleri yazılı kaynaklarda belirtiliyor. 1800 yılına ait kaynaklar, birçoğu artık var olmayan 24 ayrı dansın, Çingeneler tarafından yapıldığını belirtiyor.
1800’lü yıllarla beraber Çingene şarkılarının oldukça geliştiği ve bazı Çingene şarkıcılarının, şarkı yorumlarıyla isim yaptıkları bir dönem başlıyor. İngiliz maceracı George Borrow, 1800 yılının başlarında, Çingenelerin Flamenko diye adlandırıldığından ilk bahseden kişi oluyor. Yaptıkları müziğin, henüz Flamenko diye adlandırılmadığını ama çingenelerin bir süreden beri bu adla bilindiğini belirtiyor.
Gezginlerin, turistlerin izlemesine açık ortamlarda, müzik çingenelerin değilde Andalucialı’ların hakimiyetinde gibi görünüyor. Çingenelerin halk önünde gösteri yapmasına çok daha az rastlanıyor. Hiçbir kaynak henüz çingenelerin bugün bildiğimiz Tonas, Siguiriyas, Soleares gibi çok gelişmiş şarkı türlerini söylediğinden bahsetmiyor.
1860 yılı Flamenko müziğinin gelişiminde çok önemli rol oynayacak bir dönem. Güney Amerika'dan dönen şarkıcı Silverio Franconetti, Sevilla'da bilinen ilk Cafe Cantante'yi açtı. Böylece Flamenko'nun Altın Çağı resmi olarak başladı. Aslında bu tarihten önce Anadalucia’daki bazı tavernalar Flamenko müziğine ve danslarına yer vermeye başlamışlardı. Ancak gösteri yapanlar genellikle amatörlerdi ve müziğe olan aşklarından bu işi yapıyorlardı. İlk Cafe Cantante'nin açılmasıyla, Flamenko artistlerine ilk defa düzenli olarak para ödenmeye başlandı. Silverio'nun kafesini açmasından sonra kafeler, İspanya'nın bir çok yerine hızla yayıldı. Bu kafelerin bir kısmı, numaralı oturma yerleri, sahnesi olan şık salonlardı. Gösteri yapan artistler ise üç dört şarkıcı, bir ya da iki gitarist, çoğu kadın altı,yedi dansçıdan oluşuyordu. Kafelerin sunduğu bu ortam, bu işle uğraşan bir çok artisti profesyonel olmaya teşvik etti. Artistler belli şarkılarda uzmanlaşmaya eğilim gösterdiler ve bu eğilim yeni varyasyonlar ile kişisel tarzlar yaratmalarını sağladı. Her şarkı, ritmik kalıbı, duygusal modu, tonların değişimi ve sözlerinin içeriği ile tanımlanıyordu. Bu limitler içinde, her şarkıcı kendi tarzını yaratıyordu. Ancak bu tarzlar bugün anladığımız anlamda ayrı bir söyleme tarzı oluşturmuyordu. Çünkü şarkıcı her söylediğinde melodiyi ve sözleri değiştiriyor hatta aynı şarkı içerisinde değişik tarzlar kullanıyordu.
Altın Çağ 1910 yılına kadar sürdü ve bugün bilinen hatta bilinenlerden daha fazla Flamenko şarkı türünün ortaya çıkmasına olanak sağladı. Flamenkonun tüm popülaritesine rağmen Romance ve düğün şarkısı Alboreas gibi bazı çingene şarkıları, 1950'li yıllara kadar Çingene aile çevrelerinde saklı kaldı. Yine bu dönemde, Amerika'ya gidenlerin orada öğrendikleri müziklerle, kendi müziklerini karıştırarak yaptığı ve döndüklerinde yeni bir forma dönüştürdükleri müzikler ortaya çıktı. Büyük bir olasılıkla Milonga, Arjantin'den, Colombiana, Kolombiya dan, Guajira, Küba'dan geldi. Flamenko repertuarı, Çingene ve Andalucia müziklerinin birbirine karışmasıyla hayli genişledi. Fandangos, ritmik müzikal eşliklerini terkedip, dans şarkısı tarzından daha ciddi ve derin bir forma doğru evrimleşerek Tarantas ve Malaguenas'ı oluşturdu. Alegrias, kökeni Jotas de Cadiz, Romeras, Mirabras ve Cara-Coles gibi yeni formlara dönüştü.
Yine bu dönemde Flamenko, ilk defa bölgesel engelleri aşarak ülke çapına yayıldı. Bu yayılmadan önce, her bölge kendi tarzını yaratıyordu. Mesela Sevilla varoşlarında Triana' da Tonas, Cana ve Soleares, Cadiz'de Alegrias ve Tangos, Jerez de Siguriyas, Jaleos, Bulerias ve Tonas, Granada, Malaga ve Huelva'da ise Fandangos formları gelişmişti.
Yine aynı dönemin bir sonucu olarak gitar, Flamenko gösterilerinin önemli bir bölümü olarak yerini buldu. Gitaristler aynı zamanda birbirlerinden öğrenirken bir yandan da rekabet ederek geliştiler. Rekabet yalnız diğer gitaristlerle sınırlı kalmıyordu. Gösterinin önemli bir parçası olmak için dansçılar ve şarkıcılarla rekabet ediyorlardı. Gitaristler dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için, temalarını şarkılardan aldıkları yeni melodilerle geliştiriyorlar, yeni stiller arıyorlardı. Bu dönemin önemli isimlerinden Paco Lucena ve Javier Molina, modern Flamenko gitarının doğmasında önemli rol oynayan iki gitaristin formasyonunda etkili oldular; Ramon Montaya ve Nino Ricardo.
Flamenkonun bu parlak döneminde en çok görülen danslar ise fazla varyetesi olmayan kısa süreli danslardı. Alegrias, Tanguillos de Cadiz ile belüstü ve kolların yoğunlukla kullanıldığı, ayak hareketlerinin oldukça sınırlı olduğu ve kadınların yaptığı Soleares. Alegrias, Farrucas ve Soleares danslarını yapan erkekler ayaklarını biraz daha fazla kullanıyordu ama hem bu alanda hem genelde dans alanında gerçek virtuözite ancak yirminci yüzyılda geldi.
Cafe Cantante periodu bugün Flamenko adına bildiğimiz herşeyin başladığı, Flamenko müziğinde çarpıcı değişim ve gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu.