GG
  • GÜVEN GÜNER
  • METODOLOJİ
  • THINK CLUB
  • PROGRAMLAR
    • Modern Yönetim
    • Tarihten Bugüne Liderlik
    • Sunum ve Anlatım
    • Geleceği Öngörmek
    • Ütopya ve Yönetim
    • Gelecek İçin Yönetim
    • Perküsyon Jazz
    • Yüksek Performanslı Ekipler
    • Thymotic Swing
  • KATILANLAR
  • BLOG
    • Tyomnaya noch
    • Lorca Çevirileri
    • La Hija de Juan Simon
    • Film Listesi
    • Shades of Blue
    • Mamy Blue
    • Çehov'un Sevdiği Şiir
    • Piazzola'nın Tangoları
    • Randall Knife
    • Kiraz Zamanı / Le Temps de Cerises
    • Schubert'in Özel Günlüğü
    • Bir Kültürün Gelişimi: Flamenko
    • Che Guevera
    • Robert Frank
    • Luis Bunuel'e Göre Sinema
    • Emir Kusturica
    • Boris Vian'ın Sinema Tutkusu
    • Andrei Tarkovsky
    • Hayatın Sessizliğinde
  • İLETİŞİM

GÜNEŞ HER GÜN YENİDİR


​Güven Güner, 29.06.2015, İstanbul

​Gerçeklik, bir yerlerde sadece uzmanlar ya da bilim adamları tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir şey değildir.
 
Gerçeklik, hiç kimsenin “objektif” olarak şahit olduğu ve belgelerle ispatlanan bir şey de değildir.
 
Gerçeklik dediğimiz şey, sürekli değişen, her ilişkide tazelenen, yenilenen, yeni şekiller alan anlardan ibarettir.
 
Hiç bir şey blok halinde, çevresinden ve ilişkilerinden yalıtılmış olarak kavranamaz.
 
İnsanlar, ülkeler, halklar, fikirler, uygulamalar, kurumlar da böyledir.
 
Sürekli değişen, her girdiği ilişkide yenilenen, değişik formlar alan, değişik eğilimler gösteren yapıları “sabit” kabul etmek, bu sabitlerden denklem üretmek, çıkan sonucu ispat kabul etmek, sadece soyut bir disiplin olan matematikte mümkündür. 
 
Matematiğin tüm önermeleri analitiktir. Çıkan sonuçlar, denklemi kurarken yola çıktığınız kabullere bağlıdır.
 
Matematik “bilimlerin kraliçesi” olarak düşünülmüştür. 20. yüzyıla kadar her bilim, her disiplin matematiğe özenmiştir. Matematiğin sabit katsayılarına, apaçık mantığına, tartışma götürmez sonuçlarına, kesinliğine.
 
Aynı heves günlük yaşamda da vardır. Tartışmalarda, haklı olduğumuzu ispatlamanın kısa ve en kolay yoludur: “İki kere iki dört.” Bu müthiş, su götürmez kesinlikte, apaçık ispattan sonra, herkesin susup doğruyu kabul etmesini, yani fikrimize biat etmesini bekleriz.
 
Burada bir ispat yoktur. Herhangi bir açıklık da. Açık olan tek şey, bizim 2 dediğimiz bir sembol uydurmamız ve 2 tane 2’nin arasına çarpı işareti koyduğumuzda eşittir’den sonraki sonucun 4 olduğunu kabul etmemizdir.
 
Böylece kabul ettiğimiz değerler ve tanımladığımız bir fonksiyon sonrasında, “ispatlanmış” kabul edeceğimiz, bir sonuç elde ederiz.
 
Tersten düşünürsek, ispatlanmış bir sonuç elde etmek için, değerleri istediğimiz gibi kabul etmek ve fonksiyonu da istediğimiz gibi tanımlamak yeterlidir.
 
“Paralel doğrular kesişmez” yakışıklı bir cümledir. Ama biraz daha dikkatle bakarsak bir kelime oyunundan başka bir şey değildir. Paralel olmak, kesişmez olmakla aynı şeydir. İki doğrunun kesişmemesi sadece doğruların paralel olmasıyla mümkündür. Ya da iki doğrunun paralel olması, doğruların kesişmemesi durumunda mümkün olur.  Cümleyi tekrar kurarsak “Kesişmez doğrular kesişmez” ya da “paralel doğrular paraleldir” de diyebiliriz. Bu bir kabuldur. İki doğruyu sonsuza kadar uzatarak gözleme şansına sahip olsak bir yerlerde kesişeceğini tahmin edebiliriz. Ama o zaman bazı hesapları yapmak, istediğimiz sonuçları çıkarmak imkansız hale gelir. Bu yüzden bazı şeyleri sabit ve değişmez olarak düşünerek istediğimiz sonuçları çıkaracak denklemler kurarız.
 
Matematiğin kesinliği, kullandığı parametreleri değişmez kabul etmesinden gelir. Aynı denklemleri değişkenlerle, her an değişebilen parametrelerle kurarsak sonuçlar kesinlikle değil olasılıklarla ifade edilir.
 
İnsan buna dayanamaz. Hayatın akışkanlığına, sürekli değişim halinde olmasına, hiç bir şeyin kesin olmamasına, “mantıklı” olmamasına. Bu yüzden kendisine yaşamak için değişmezler, kesinlikler, formüller, mantıklar bulur.
 
İnsanın bu eğiliminin tarihteki ilk sonucu dindir. Yüzyıllar sonra Bilim benzeri bir işlev üstlenmiştir: Değişmez kabul edilen bir yerden yola çıkarak istenilen sonuca ulaşmak.
 
Olanı, olmakta olanı, o an yaşananı kabul edemeyen insanın, kendi kabullerinden yola çıkarak yarattığı bir “olması gereken”in peşinden koşmasının öyküsüdür, insanlık tarihi.
 
Olmasını istediği şeye “olması gereken” diye bilimsel ya da ilahi bir içerik kazandırır.  İstediği sonucun çıkması için değişmezler tanımlar, denklemler kurar.
 
Normal, Objektif, Ortak Akıl, Sağduyu, Aklıselim, Ahlak, İyi, Kötü ve benzeri tanımlar aynı eğilimin sonucudur.
 
Matematik olması gerekenin, ispatın, kabul ettirmenin, kesinliğin disiplinidir. Tartışmalara, polemiklere rengini vermesi bundandır.
 
“Değişmezler” icat ederek, ispat, kabul ettirme, kesinlik derdinden kurtulsak ne olur?
 
Kullandığımız dil değişir.
 
Düşünme biçimimiz de.
 
Düşünce dili biçimlendirdiği gibi, dil de düşünceyi biçimlendirir.
 
Gerçeklik, ispatlanabilen bir şey olmaktan çıkar. O an olmakta olan, bir sonraki an değişen, ilişkiye girdiği şeye göre yeni bir form alan bir potansiyel ve olasılıklar sonsuzluğu haline gelir.
 
Kendimizi tatmin etmek için “değişmezler” icat etmekten kurtuluruz.
 
Etrafımızda “değişmez” bloklar yaratıp, onları herşeyin sorumlusu olarak göstermek, kendimizi rahat ettirmekle ilgilidir.
 
Kabul ettiğimiz değerler ve değişmezlerle tanımladığımız fonksiyonlardan çıkan sonuçları gerçek sanmayalım.

​“Güneş Her Gün Yenidir” diyen Heraklitos’un Artemis tapınağına çekilip, çocuklarla aşık kemiği oynarken çevresinde toplanan Ephesoslulara “Ne bakıyorsunuz, böylesi aranıza katılıp politika yapmaktan daha iyi değil mi?” dediği söylenir. 


​© 2019  GG Eğitim ve Danışmanlık Ltd. Şti.  All rights reserved.
  • GÜVEN GÜNER
  • METODOLOJİ
  • THINK CLUB
  • PROGRAMLAR
    • Modern Yönetim
    • Tarihten Bugüne Liderlik
    • Sunum ve Anlatım
    • Geleceği Öngörmek
    • Ütopya ve Yönetim
    • Gelecek İçin Yönetim
    • Perküsyon Jazz
    • Yüksek Performanslı Ekipler
    • Thymotic Swing
  • KATILANLAR
  • BLOG
    • Tyomnaya noch
    • Lorca Çevirileri
    • La Hija de Juan Simon
    • Film Listesi
    • Shades of Blue
    • Mamy Blue
    • Çehov'un Sevdiği Şiir
    • Piazzola'nın Tangoları
    • Randall Knife
    • Kiraz Zamanı / Le Temps de Cerises
    • Schubert'in Özel Günlüğü
    • Bir Kültürün Gelişimi: Flamenko
    • Che Guevera
    • Robert Frank
    • Luis Bunuel'e Göre Sinema
    • Emir Kusturica
    • Boris Vian'ın Sinema Tutkusu
    • Andrei Tarkovsky
    • Hayatın Sessizliğinde
  • İLETİŞİM